Aralık 31, 2020 admin

Yara tedavilerine yaklaşım, sebebe yönelik olmalıdır. Çoğu hastada birden fazla sebep olabileceğinden de bütünsel yaklaşımla mutlaka kişiye özel tedavi yapılmalıdır. Örneğin diyabeti olan bir hastada oluşan ayak yarasına bu şekerden olmuş demek, arkasında yatan sebepleri göz ardı etmek, maalesef doku ve/veya uzuv kayıplarına yol açabilir. Doğru yaklaşımla bu kayıplar önlenebilinir.

YARA HASTASI, MUTLAKA ENDOKRİN VEYA VARSA YARA POLİKLİNİĞİNE GİTMELİ VE DİYABET AÇISINDAN ARAŞTIRILMALIDIR.

Doğru teşhis dışında yaraya uygulanan tedaviler de yaranın kaderini kötüye götürebilir.

Klasik tedavi, pansuman, yara merhemleri, Rifampicinin yaraya dökülmesi ve antibiyotık (AB) tedavisidir.

Kısır Döngü:

-1. kuşak AB + pansuman

-İyileşmezse mümkünse kültür yap, ona göre AB + pansuman + hastaneye yatış yap + cerrahi debridman? + ampütasyon?

-İyileşmezse ampütasyon mecburen.

Ampütasyon son çare olarak yapılıyor ve tedavi eden hekimi çok üzen bir durum aslında. Hiç bir hekim istemez. Bu durumda hastanın başına yeni sorunlar açılmış olur. Ampüte edilen yer iyileşecek mi, hastane yatış süresi uzayacağı için hastane enfeksiyonları olur mu, Psikolojisi bozulur mu, Yerine yapılacak protez bacak vs. tutar mı, onunla rahat yürüyebilir mi gibi. Peki tüm bu sürecin maliyeti ne oluyor?

Yanlışlar:

1-15 günden uzun AB tedavisi, öldüremediğinin güçlenmesine sebep olur. Unutulan gerçek, mikroorganizmaların kendilerini koruma amaçlı etraflarına bir zar yaptıklarıdır. Bundan dolayı verilen antibiyotikler, ilaçlar ve oksijen, buraya ulaşamaz ve yara tedavisi başarısız olur.

2-Kullanılan yara merhemleri ağır metal içermekte ve dokunun iyileşmesini daha da zora sokmaktalar.

3-Rifampicine ayrı bir paragraf ayırmalıyım. Bu ilaç tüberküloz tedavisinde sistemik olarak kullanılır. Yaraya hiç bir olumlu etkisi olmadığı gibi vücutta zayıf halde bulunan tbc basillerinin bu ilaca direnç kazanmasına yol açar. Günün birinde vücut direncinin düşmesiyle tbc hastalığı oluşursa, elimizdeki 5-6 ilaçtan birini kaybetmiş oluruz ama bundan haberdar olmadan. Bir çok hekim ve sağlık çalışanının en büyük yanılgı noktası da budur.

Yani halihazırda yapılan tedaviler maalesef etkili değil. Bunu ampütasyonların devam etmesinden de anlayabiliriz.

Benim yaraya yaklaşımım şöyle:

1- Yara gelişmiş doku seviyesi ve daha üst seviyelerdeki dolaşımı anjio ile görüntülemek. Dooplere asla güvenmemek. Daha önce tedaviyle iyileşememiş ve bana gelmiş vakaların çoğunluğunda bu durumu gözlemledim. Dooplerle damar açık denmiş ama aslında dolaşım yok! Hekim arkadaşlarımda gördüğüm en büyük yanlış algılardan diğer biri de budur. Dolaşım açıldıktan sonra kanlanmanın dokuya oksijen sağlamasının etkilerini görmek gerek.

2-Hastada bilinen veya bilinmeyen hastalıkları konusunda araştırma yapılmalı. Altta yatan sebepler ortaya konulmadığı sürece tam bir iyileşme olmayacaktır. Hastanın mevcut yarasının iyileştiğini varsayalım, bir süre sonra o kişi yeni bir yara veya başka bir sorunla tekrar karşımıza çıkacaktır.

3-Hastaların çoğu diyabetli hastalar olduğundan ayrı bir parantez açmalıyım. Klasik tıptaki diyabet tedavisi, kan şekerini düşürmek üzerine planlanmıştır. Yüksek kan şekerinin düşmesi elbette önemli ancak hastalık alttan çalışmaya devam ettiğinden, komplikasyonlar bir türlü önlenemez. Asıl amaç hastalığın tedavisi olmalıdır.

4-Yara dolaşım kaynaklı, kuru karakterde bir yaraysa ( Reynoud tarzı) çok daha farklı yaklaşımlara ihtiyaç var. Yaranın ne kadar ilerlediğine bağlı olarak yine de tedavi şansı olabilir. Böyle bir tedavimin sonucunda nekrozun nasıl iyileştiğine ait fotoğrafları paylaştım.

5-Sulu karakterdeki yaraya ise debridman mantığıyla yaklaşıyorum ama cerrahi debridman değil. Cerrahiyle yapılan debridmanda hasta sağlıklı dokusunu da kaybetmektedir. Klasik tıp yaklaşımında demarkasyon hattı belirginleşmişse, bir üst ekstremiteden ampüte etmek vardır. Örneğin ayakta olan bir yara için diz altından kesilir. Böylelikle hastanın hayatının kurtarılmış olduğuna inanılır!!! Bu çerçevede hasta uyarılır, bir an önce ampütasyona zorlanır. Oysaki kurtarılma şansı zannedildiğinden çok çok fazladır. Klasik tıp uygulamalarının dışındaki tedavilerin bilinmediği veya uygulanmadığı kliniklerin (diyabetik ayak komitesi) aldığı ampütasyon kararları maalesef yanlış olabilmektedir.

6-Yara debridmanında maggot terapi uygulamaktayım. Eğitimimi çok değerli hocam Dr.Erdal Polat’tan aldım. Yara hakkında neredeyse tüm bildiklerimizin yanlış olduğunu öğrendim. Pansuman bile yanlış uygulanıyor. Yaklaşık 10 yıl ve 300 civarında vaka tecrübem oluştu. Vakaların bir çoğu da ampütasyon kararı alınmış hastalardı ve kurtuldu.

7-Maggot terapide Lucillia sericata sineğinin 1. ve 2. evre larvaları kullanılır. Gelişmiş ülkelerin yılda 80.000 ampütasyon sayılarını görmelerinden sonra tekrar gündeme gelmiş,  başarı sağlamış doğal bir tedavi yöntemidir. Etki mekanizmalarını özetlemek gerekirse; larvaların doğal salgıları bazik bir ortam yaratır ve mikroorganizmalar bu ortamda yaşayamayarak ölürler. Yine bu sıvı varlığında üremeleri de durmuş olur. Daha sonra larvalar bu sıvıyı tüketerek (bununla beslenerek) ortamı temizlemiş olurlar. Ayrıca nekrozu eriterek temizleme özellikleri vardır ve böylece ölü dokular da temizlenmiş olur. Bu tedavi, her türlü açık yaraya uygulanabilmektedir. Deri kanserleri (atipik hücreler), lenfoma, leishmania (şark çibanı) gibi hastalıklarda da kullanılmaktadırlar.

Son sözüm:

DOLAŞIMI OLMAYAN YARA, ASLA İYİLEŞEMEZ. DOLAŞIMI OLAN YARA İSE UYGUN TEDAVİ İLE MUTLAKA İYİLEŞİR.

Sevgiyle kalın

 

, , , , , , , , , ,

İletişim'e Geçin

Hızlıca İletişime Geçemek için Formu Doldurabilir veya İletişim Kanalarından Ulaşabilirsiniz.